O bir bencil, bencil… 

Burada ki ‘o’ insanoğlunun ‘o’ sudur. Yani bir yerde herkes bencildir. Aslında kibarlık olsun diye öyle söyledim. İşin aslı şu: ‘herkes dibine kadar bencildir.’.  Sadece bazıları itiraf eder bazıları etmez. Çoğu insan bencilliği yakıştırmaz kendisine. Hatta birçok zaman karşısındakini suçlar 'sen bencilsin' diye. 


Sıradan bir sohbette bile aslında hep kendimizden bahsetme miyiz? Karşımızdaki başından geçen bir olayı anlatır ve biz konuyla ilgili aklımıza gelen sözde tecrübemizi paylaşırız. Sadece ona yardımcı olsun diye! Biri kolunu kırdığını söyler, bizde hemen yapıştırırız: benim bir arkadaşımın... Biri aldatılmıştır mesela ve biz yine : benim bi komşum... derdini anlatan kişinin senin maceralarına ihtiyacı yok ki. Sadece o derdini anlatıp rahatlamak istemiştir.

En yakınımız öldüğünde bile 'ben şimdi onsuz ne yapacağım' diye ağlamaz mıyız? Aslında onun gidişinin hayatımızda oluşturacağı boşluğa üzülmez miyiz? Bu durumda bile kendimizi düşünmez miyiz? Yok, hayır. Ben bencil olmayan bir insanın varlığına inanmıyorum.

Sadece fedakar ve fedakar olmayan insanlar vardır. Aslında bakarsan fedakar olmamak bir suç değildir. Ama biri bizim için bir fedakarlıkla bulunmadığında ona hemen 'bencil' deriz. Öyleyse birine bencil diyebilmek için bencil olmak gerekmez mi? 

Herkes için öncelik kendisidir. Öyle de olmalıdır. İnsanlığa yakışacak şey bencilliğe, fedakarlık eklemektir. Bu iki tavır bir halatın ipleri gibi birbirine sımsıkı bağlı olmalıdır. İşte o zaman 'insan' oluruz.